1969’da Bitlis’in Tatvan ilçesinde doğdu. 1990’da Kara Harp Okulu’ndan, 2000’de Kara Harp Akademisi’nden mezun oldu. Jandarma Subayı olarak İlçe Jandarma Komutanlığı ve Kurmay Subay olarak Plan Subayı, Şube Müdürü ve Daire Başkanı olarak görev yaptı. İtalyan Güvenlik Akademisi’ni bitirdi, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde üye olarak bulundu. Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı Plan ve Güvenlik Daire Başkanıyken, 15 Temmuz 2016’da darbecilere karşı koydu ve gazi oldu. Ankara Hukuk Fakültesi mezunu Şağban, Kamu Yönetimi alanında yüksek lisans yaptı. Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanlığı Tayin Daire Başkanıyken 2017’de Kurbay Albay rütbesinden emekliye ayrıldı. 19 Şubat 2024’te hayata veda etti.
Kırmızı Kedi Yayınları’nın sahibi Haluk Hepkon’a, Şağban’ın ölümünden birkaç ay sonra bir telefon geldi. Telefondaki ses Şağban’ın dostuydu. 15 Temmuz öncesi ve sonrasında yaşadıklarını kaleme aldığını ama ölümüyle kitabının yarım kaldığını, bu çalışmayla ilgilenip ilgilenmeyeceğini sordu. Hepkon hemen kabul etti ve “Yaşadıklarımın Çığlığı: Korkusuzlar” kitabı ortaya çıktı. Şimdi sözü “Bu satırları yazarken müzmin hastalığım akciğer yetmezliği nedeniyle hastanedeyim. Durumumum oldukça kritik olduğunun bilincindeyim. Bu süreci atlatabilir miyim, bilmiyorum. Atlatamazsam, tüm dostlara selam olsun. Bu kitabı da onlara emanet ediyorum. Yaşadıklarımın bir çığlığı olarak kabul edilsin! Son sözüm vatan sağ olsun! Türk milleti sonsuza kadar var olsun” diyen Gazi Albay Güven Şağban’a bırakalım, o gece yaşananlara…
“Emekli Kurmay Albay Mustafa Önsel hem yürüyor hem sohbet ediyorduk. Gençlik Caddesi çok hareketliydi. İşte tam bu anda üzerimizden ve çok alçaktan, ses duvarını yırtarak bir F-16 geçti. İkimiz de aynı anda yukarı baktık; saniyeler içinde büyük bir gürültüyle geçen F-16’yı ve arkasından yaydığı kırmızı, mavi renkli ateşi gördük.”
O sırada Şağban’ın telefon trafiği başlıyor. Köprünün tutulduğunu öğreniyor. Telefon trafiğinin sonunda Mustafa Önsel’e dönüyor ve “Komutanım darbe oluyor. Biz darbecilere karşı koymak için karargâha gideceğiz. Hakkını helal et” diyor: “Yoldan makam aracının gelmesi için garaj görevlilerini aradım. Lojman girişinde, giriş çıkışları kontrol eden bir nöbetçi kulübesi bulunuyordu. Nöbetçi asker, kulübenin dışındaki mevzide, elinde silahıyla bekliyordu. Yanına gittim, ‘Sana verilen bir emir var mı’ diye sordum. ‘Yok komutanım’ diye cevap verdi, ‘O zaman dikkatli ol’ dedim. Eve girdim, üniformamı giydim, tabancamı ve bir kutu mermi aldım. Aşağıya indiğimde Kur. Alb. Aziz Yılmaz’ın arabasını lojmanın çıkış nizamiyesinin önünde gördüm. Aziz, direksiyondaydı. Arkada Nurettin Alkan ve Ali Demir vardı. Yola çıktık, saat 22.15 olmalıydı.”
Türkiye genelinde kalkışmacılara ilk müdahale saat 22.30 civarında Jandarma Genel Komutanlığı Beştepe Yerleşkesi’nde yapıldı. Oraya giden beş subaydan üçü, Balyoz Davası’ndan cezaevinde kalmıştı. Şağban, görevi boyunca FETÖ ile nasıl mücadele ettiğini anlatırken, “Onlardan değilsen hedefsin” ifadesini kullanıyor.
REHİN ALINACAKTIK
“Nizamiye kapısına geldik. İçeriden çıkanlar ‘Yakalayın bu hainleri, esir alın’ diye bağırıyorlardı. Orada bulunan darbecilerin hepsi birden Nurettin Alkan ile beni darp ederek rehin almaya çalıştılar. Bu sırada arkadan gelen Aziz Yılmaz, Süleyman Karaca’nın elinde bulunan MP-5 makineli tüfeğini bana doğrulttuğunu görünce, tabancasını çekerek Süleyman Karaca’ya yöneldi. Silahını attırıp, Karaca’yı yüz üstü yatırdı. Tam duruma hakim olmak üzereydik ki eski Kurmay Binbaşı Ahmet Özcan arkadan yaklaşarak, Aziz Yılmaz’ın başına tabancasını dayadı ve silahı yere atmasını istedi. Bu esnada diğer tarafta bulunan iki kamuflaj üniformalı darbeci de Aziz Yılmaz’ın elindeki silahı almaya çalışıyorlardı. Yılmaz o anda silahını yere atmış olsaydı, bizim için her şey bitecek ve rehin alınacaktık.”
SİLAHLAR ARDI ARDINA PATLADI
“Orada 5-6 kişi bu şekilde boğuşurken, ben de 3-4 darbeciyle yumruklaşmaya devam ediyordum. Teğmenler beni nizamiyeden içeriye doğru çekmeye çalışıyorlardı. Ben de ‘Yapmayın, bu anayasal suç’ diye bağırmaya devam ediyor, silahlarını tutuyor, fırsat buldukça yumruk atıyordum. Sanırım bir üsteğmen, aniden arkamdan yaklaşıp, belimde duran tabancamı aldı. ‘Silahımı ver’ dememe kalmadan, bir anda silahlar ardı ardına patlamaya başladı. Beni zapt etmeye çalışan teğmenlerle birlikte nizamiye sütre duvarının iç tarafında yere kapaklandık. Ateş sesleri biz yerdeyken de bir süre devam etti.”
“Üç darbeci açılan ateşten istifade ederek AŞTİ’ye doğru kaçmışlar. Sonrasında bu darbeci personelin Beytepe Jandarma Okullar Komutanlığı’na gittiği ortaya çıktı. Nurettin Alkan kendi personeli olan sözde Kurmay Binbaşı Ahmet Özcan tarafından sağ omzundan yaralanmıştı. Çok kan kaybeden Alkan’ı oradan geçen bir taksiye bindirmiş, şoföre, “Bu albayı en yakın hastaneye götür” diyerek, olay yerinden yollamışlar. Bizim oraya gelmemiz ve darbecilere karşı koymamız, darbeye müdahale etmemiz hepsinin kimyasını bozmuştu. Yüzlerindeki renk gitmişti.”
BEYLİK TABANCALARIYLA DÖRT KAHRAMAN ALBAY
“Bütün bunlar saat 22.30 civarında olmuştu. Bu olay, yani dört albayın darbenin ana karargâhlarından birine sadece beylik tabancalarıyla, cüretkâr bir biçimde gitmeleri ve karargâhı geri almaya çalışmaları, Türkiye’de darbeci FETÖ’cülere karşı 15 Temmuz günü yapılmış olan ilk müdahaledir.”
FETÖ TEHDİDİ DEVAM EDİYOR
Şağban’a göre, FETÖ’nün unutulmaması gereken en önemli özelliği, her ortama bukalemun gibi uyum gösterme ve başka grupların içinde kendini gizleme yeteneği. “Birçok FETÖ’cü savunmalarında ‘Ben Menzilciyim’, ‘İskenderpaşa cemaatindenim’, ‘Süleymancıyım’, hatta ‘Atatürkçüyüm’ demiştir. FETÖ üyeleri, bu yetenekleri sayesinde ülkemizin her kurumunda, ekonomik alanda, siyasal alanda ve sosyal alanda faaliyetlerine devam etmektedir’ diyen Şağban, FETÖ tehdidinin hâlâ devam ettiğini unutmamak gerektiğini belirtiyor.
“GİTTİĞİNİZ YERDE TUVALETE İHTİYACINIZ OLMAYACAK”
Bomba, makineli tüfek, telsiz, uçak, helikopter, tank sesleri sabaha kadar devam ediyor. 04.30’da ezanın sesini duyuyorlar. Gözleri bağlı. Darbe başarılı olmuş muydu? Darbecilerden biri “Ayağa kalkın” diye bağırıyor. Saatlerce aynı sandalyede oturmaktan bacakları uyuşmuş. Şağban’ın ilk aklına gelen, onları başka bir kışlaya götürecekleri. Peki onları neden aşağı indiriyorlardı? Anlatıyor:
“Biraz zaman kazanmak için, Öktem’e “Erkan, sabaha kadar burada elimiz kolumuz bağlı bekledik. Bizi önce lavaboya götür, sonra nereye götüreceksen götürürsün’ dedim. Erkan Öktem, ‘Gittiğiniz yerde tuvalet ihtiyacınız olmayacak’ dedi. Bizi infaz etmeye götürdüklerini anladım.
Sonrası film gibi…
Şağban kelepçesini çıkarmayı başardı, gözünü açtı, rehinelerin yanına gitti ve akıllıca bir operasyonla darbecileri teslim aldılar.